İsveç Uluslararası K.A. Türkiye Direktörü Malin Stawe’ın DDA 10. Yıl Resepsiyonu Konuşması

İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı Türkiye Direktörü Malin Stawe’ın Denge Denetleme Ağı 10. Yıl resepsiyonunda yaptığı konuşma:

Demokratik dayanıklılık ödülü DDA’ya gidiyor!

DDA’nın değerli üyeleri, DDA ekibi, ev sahibi İPM, Hayriye Ataş, Fuat Keyman ve Ağ’ın 10. yıl dönümü için bu akşam burada toplanan dostlar; bu çok önemli kutlama vesilesiyle size hitap etmek üzere beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim.

Türkiye’ye 2004 yılında Avrupa Komisyonu'nun genç bir yetkilisi olarak geldim. Ve yakın zamanda küresel bir insan hakları programını yönetmek üzere göreve başladım. O dönemler sorumluluklarım arasında, Türkiye'deki bazı insan hakları STK'larına sağlanan mali desteğin takibini yapmak da vardı. Türkiye’yi çok seven bir Almanla birlikteydim ve onunla birlikte Brüksel'deki genç bürokratlardan oluşan bir grupla birlikte sosyalleştik, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine uygun bir reform yoluna girme perspektifinden dolayı heyecan duyduk. Bunlardan bazıları Türkiye'de, çoğunlukla İstanbul'da okudu.

“Türkiye’deki resmi ve farklı sesleri dinliyoruz”

Ülkem İsveç, çok erken dönemde demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve cinsiyet eşitliği alanlarındaki bu tür reformlara destek sunmaya karar verdi. Türkiye ile ilgili tüm konularda Avrupa Birliği’nin aktif bir üyesi olarak, ikili siyasi diyalog yoluyla bunu çeşitli şekillerde yapmaya devam ediyoruz. Türkiye’deki resmi ve farklı sesleri dinliyoruz. Ayrıca fikirlerimizi ifade ederek, nerelerde görüş veya değerlendirme farklılığımız olduğuna dikkat çekiyoruz.

Ayrıca, hükümetimiz tarafından henüz dün 7 yıllık bir süre için yenilenen; açık, Avrupa odaklı ve demokratik bir toplumu desteklemek için kurulmuş küçük bir ikili işbirliği programı yürütmekteyiz. Bu program kapsamında, Türkiye'de demokrasi ve insan hakları değerlerinin güçlendirilmesine katkıda bulunabilecek herhangi bir aktörle ilişki kurabiliriz. 300’e yakın STK'yı bir araya getiren DDA’yı bu programın kilit ortağı olarak görmekten dolayı gurur ve mutluluk duyuyoruz.

“Farklı düşünüp bir arada çözme vizyonuna ve arzusuna sahipsiniz”

Türkiye'nin Anayasasını gözden geçirme ve müzakere etme döneminde olduğu 2011'de bir ağ olarak bir araya geldiniz. Sivil toplumdan farklı sesleri masaya getirmek için örgütlendiniz ve resmi süreç sona erdiğinde birlikte kalmaya ve tartışmaya devam etme kararı aldınız. “Özgürlük içinde, eşit adaletle ve insan hakları güvencesiyle birlikte yaşamak” için gerekli olduğuna inandığınız bir Türkiye denge ve denetleme sistemini keşfetmek ve teşvik etmek için bir araya geldiniz.

Çeşitli kuruluşlardan oluşan bir ağ olarak DDA, kendi içinde Türkiye toplumunda benzersiz bir varlıktır. Farklılıkları içinde barındıran bir topluluk olarak, “Farklı düşünüyoruz, bir arada çözüyoruz” vizyonuna ve arzusuna sahipsiniz. Bu hem iç örgütsel süreçleriniz hem de bir bütün olarak toplum vizyonunuz için geçerli. Bugün Türkiye'nin oldukça kutuplaşmış siyasi kültüründe, bu başlı başına cesur bir ifadedir.

“Topluma kritik ve paha biçilmez bir katkı yaptığınıza inanıyoruz”

DDA’nın ana destekçisi ve ortağının bir temsilcisi olarak, zaman zaman örgütlenme, karar alma ve mevcut kaynakları reform grupları, çeşitli konular ve faaliyetler arasında dağıtma konularında uzlaşmaya varırken karşılaştığınız ve karşılaşacağınız zorluklara tanık oldum.

Bildiğim kadarıyla, özellikle demokratik yönetişim ve reformlar üzerinde çalışan ve bunu Türkiye siyasi sistemiyle ilgili güncel tartışma konularına ilişkin bilimsel çalışmalara ve raporlara dayalı bir kamusal tartışmayı teşvik ederken, vatandaş katılımı pratiği yoluyla yapan birkaç kuruluştan birisiniz. Bu şekilde, uzun vadede demokrasi beklentilerini geliştirerek topluma kritik ve paha biçilmez bir katkı yaptığınıza inanıyoruz.

“İsveç dünyadaki en bireyci ve aynı zamanda laik toplumdur”

İsveç toplumunda, STK'ları potansiyel demokrasi okulları olarak görüyoruz ve bu alanda yüksek bir bireysel üyelik ortalamasına sahip olduğumuz biliniyor. Bunlar, siyasi çıkarlarımızı savunmak, bir hobi veya sporla uğraşmak veya sadece kat mülkiyetimizi sürdürmek için oluşturduğumuz örgütlerdir. Yıllık toplantılarda toplanır, yönetim kurulunu seçer, planlama yapar ve bütçeler hakkında ortak kararlar alır veya bakış açımızı kamuoyuna, yetkililere ve karar vericilere nasıl ileteceğimizi belirleriz. Bu tür deneyimlerin, ulusal veya belediye düzeyinde demokratik bir sistemi vatandaş olarak anlama ve bunlara katılma kabiliyetimiz için çok önemli olduğuna inanıyoruz.

Elbette, İsveç'te sivil katılım çok özel bir siyasi kültürde gerçekleşmektedir. Siyaset bilimciler (Lars Trädgård) İsveç'ten bir “devlet bireyciliği” sistemi olarak bahseder. Bu, büyük ölçüde aileyi ve topluluğu es geçerek devlet ve birey arasında bir tür ittifak olduğu anlamına gelir. Vatandaşlar arasında ve vatandaşlarla devlet arasında nispeten yüksek düzeyde güvene sahip olduğumuz İsveç'te, aslında devlet bir düşmandan çok, dost olarak görülmektedir. Gerçekten de devleti; aile, hayır kurumları veya dini topluluklar dahil olmak üzere geleneksel, eşit olmayan topluluk biçimlerinden bir kurtarıcı olarak görüyoruz. Peki neden? Devlet, birçok yönden olduğu gibi, bir dizi temel reform yoluyla bu rolü üstlenmiştir. Eşlerin bireysel vergilendirilmesi (kadınları işgücü piyasasında yer alma özgürlüğüne kavuşturur), evrensel kreş (tüm ebeveynleri çalışma özgürlüğüne kavuşturur), aile gelirinden bağımsız olarak tüm öğrencilere öğrenim kredisi (tüm gençlere her üniversitede okuma imkanı sağlar) ve yaşlı bakımı, çocukların/akrabaların iyi niyetine bağlı olmayacak şekilde sağlanır.

İsveç'in sosyal demokrasinin ve kolektif sosyal refahın anavatanı olduğuna inanan Türklerle sık sık karşılaşıyorum. Bu bir derece doğru, ancak Dünya Değerler Araştırması'ndan elde edilen karşılaştırmalı verilerin, İsveç'in aslında dünyadaki en bireyci ve aynı zamanda laik toplum olduğunu gösterdiğinin de farkında olmak gerekir. Bununla birlikte, bu devlet bireyciliği sisteminde, İsveç'teki siyasi sol, merkez ve sağ, zaman içinde toplumun temel biriminin birey olduğu ve herhangi bir politikanın temel amacının insan sermayesine yatırım yapmak ve bireysel özerkliği maksimize etmek olması gerektiği konusunda bir tür fikir birliğine varmıştır. Bu temel fikir birliğinin hem ekonomik kalkınma açısından hem de özgür medyaya sahip açık bir toplum ve STK'ların karar verme masasına farklı sesleri getirmek için temel olduğu, pek çok konuda açık tartışma ve reformlar yürürlüğe girmeden önce sağlam bir istişare geleneğine sahip demokrasimiz için iyi hizmet ettiğine inanıyoruz.

“Ortağınız olmaktan gurur duyuyoruz”

Doğum günü çocuğu DDA’ya geri dönersek varoluşunuzun ilk 10 yılını atlattınız! Türkiye'de çok önemli konuları kamuoyuna açtınız. Sizi çevreleyen her zamankinden daha kutuplaşmış siyasi kültüre rağmen içsel farklılıklarınızı yönettiniz. Bu özel bir övgüyü hak ediyor.

Önünüzdeki 10 yılınızda neler olacak? Sizden Türkiye'deki kutuplaşmayı azaltmanın bir parçası olmanızı, hukukun üstünlüğünün ve siyasi sistemin temelleri üzerinde çalışmaya ve bunları kamuoyunda tartışmaya devam etmenizi bekliyoruz. Ancak aynı zamanda, toplumsal cinsiyet eşitliği, daha kapsayıcı ekonomik büyüme ve iklim değişikliğinin nasıl sınırlandırılacağı/yönetileceği gibi vatandaşların artan endişe konularını gündeme getirmenizi bekliyoruz. Bu anlamda, gelecek şimdiden burada. İsveç Büyükelçiliği ve İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı, ortağınız olmaktan gurur duyuyor.

“Demokratik dayanıklılık ödülü DDA’ya gidiyor!”

Yüksek beklentilerimiz var. Ve bu gece şimdiye kadarki başarıları kutlama gecesi. Bildiğiniz gibi, bu hafta Nobel ödüllerinin açıklandığı hafta, bu nedenle konuşmamı yeni kurulan ek bir sembolik Nobel ödülüyle bitirmek istiyorum: Demokratik dayanıklılık ödülü DDA’ya gidiyor!

Sizleri, kararlaştıracağımız bir zamanda, DDA’nın pandemi koşullarıyla uyumlu büyüklükteki bir grup temsilcisi ve İsveç Büyükelçisi’nin katılımıyla, Ankara'daki İsveç Büyükelçiliği'nde gerçekleştirilecek olan ödül törenine davet ediyoruz.

Farklı düşünüyoruz, bir arada çözüyoruz!
BİZE KATILIN